Abdullah İbn Ömer anlatıyor:
- "Peygamber, Benû Mustalık üzerine
gece baskını yaptı. Onlar ansızın yakalanmışlardı. Hayvanları da su
başında sulanıyordu. Peygamber, savaşabilir durumda olanlarını öldürttü;
çocuklarını da tutsak olarak aldı. O sırada Cüveyriye'yi kendine
seçti." (Bkz. Buhari, Kita- bu'l-Itk/13; Tecrid, hadis no: 1117 Müslim,
Kitabu'l-Cihâd/1, hadis no: 1730; Ebu Dâvûd, Sünen,Kitabu'l-Cihâd 100,
hadis no: 2633.)
"Cüveyriyye", "cariyecik" demek. Çok küçük
yaştaydı o sırada. 13 yaşında. Asıl adı "Berre" iken, Muhammed'in el
koymasından sonra bu adı almıştı.
Yıl: 627. Muhammed, Mekke'yle
Medine arasında el Mureysi denen su kaynağı kesiminde oturan
Mustalıkoğulları (Benû Mustalık) kabilesine bir gece baskını düzenliyor.
İstediği sonucu da elde ediyor. Yukarıdaki hadiste, Muhammed'in
"savaşır durumda olanlarını" öldürttüğü anlatılıyorsa da, öldürülen
yalnızca on kadar savaşçı. (Birçok kaynağı bir arada görmek için bkz.
Leoni Caetani, çev. Hüseyin Cahit, İstanbul, 1925, s.145-146.)
"Ganimetler" , "tutsaklar"...
Ve
tutsaklar arasında güzel Cüveyriyye. Mustalıkoğulları'nın başkanı
Haris'in kızı. Şimdi "cariye" durumunda. Yani alınıp satılabilir
nitelikte. Tecrîd'in "mütercim"i Kamil Miras'ın anlattığı gibi,
"tutsaklar bölüştürülürken o da, Sâbit Ibn Kays'ın payına düşmüştür."
(Bkz. Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, 1117 numaralı
hadisin "İzah"ı.)
Ne var ki kız çok güzel. Üstelik de soylu.
Kız,
bu durumundan yararlanmış mıdır? Yeterli bir kanıt yok. Ancak birden,
hadiste de belirtildiği gibi, Muhammet'in onu kendine aldığını
görüyoruz. Muhammed, kurtulmalığını vererek kızı, alıp kendi karıları
arasına katmıştı. Ve ardından "zifaf".. Arkasından, "idamlık" durumunda
olan herkese "beraat". Muhammed Hamidullah şöyle diyor:
"...
Birkaç saat sonra biz, düşmanın, Muhammed'in (A.S.S.) en yakın
dostlarından biri haline geldigini görmekteyiz. (...) Sonunda herkes,
ganimetten eline geçen hisseyi red ve iade etmekte tereddüd geçirmedi.
İKİ YÜZ AİLENİN BİRDEN, hiç beklenmedik bir şekilde hürriyetlerine
kavuşturulmaları üzerine, Mustalık'lılar, kaybettikleri on savaşçıyı pek
çabuk unuttular. Ve sonunda Islam'ı kabul ettiler." (Bkz. Prof. Dr.
Muhammed Hamidullah, Islâm Peygamberi, çev. Prof.Dr. Salih Tug,
İstanbul, 1980, 1/264)
Bu durum karşısında: "Ey güzel ve aşk (!), sen nelere kadirsin!" demek yerinde olmaz mı? '
Muhammed
56 yaşındaydı o sırada. Güzel körpecik Cüveyriyye' yi, koynuna almak
için hiç zaman yitirmemişti. Suyun yanında hemen kurulan meşin çadırında
işini görmüştü. Karılarından Aişe de oradayken... Cüveyriyye ve Aişe
aynı yaştalardı. Medine'ye dönüşte de Aişe' nin kolyesi ve Safvan olayı
meydana gelecektir. Acaba, Aişe Muhammed'den bir öç almak istemiş miydi?
Cüveyriyye' yi kıskanmış olarak?
"Kurtulmalık" lar ödenmeden ve
tutsaklar daha özgürlüklerine kavuşturulmadan bir şey olmuştu. Anılmaya,
üzerinde durulmaya değer bir şey:
Muhammed, tutsak kadınların ırzlarına geçilmesine izin veriyor:
Ebu
Said el Hudfı'nin anlatmasıyla "tutsaklar arasında Arab'ın en nefis
kadınları" bulunuyordu. (Bkz. Müslim, e's-Sahih, Kitabu'n- Nikâh/125,
hadis no: 1438.) Ve o baskını gerçekleştirmiş olan Müslümanların
ağızlarının suyu akıyordu güzel kadınları görürken. Hemen yatmak
istiyorlardı. Yatmak istedikleri kadınlar, birer "cariye" durumuna
gelmiş değiller miydi? Öyleyse müslümanlara "helâl"diler. Gerçi
Muhammed'in: "Tanrı'ya ve âhiret gününe inanan bir kimse için, kendi
suyuyla (menisiyle) başkasının tarlasını (başkasının cinsel ilişki
kurdugu kadını) sulaması helâl olmaz." dediği de aktarılıyor. Ve bu
arada: "Tanrıya ve âhiret gününe inanan bir kimseye, başkasının
menisinden temizledikçe (istibrâ, fıkıhçılara göre bir ay içinde olur)
hiçbir tutsak kadınla cinsel ilişki kurmak helâl olmaz." diye de
eklediği belirtiliyor. (Bkz. Ebu Dâvûd, Kitabu'n-Nikâh/45, hadis no:
2158.) Ama çelişki yalnızca bu konuda degil ki...
Ebu Said el Hudrî anlatıyor:
-
"Peygamberle birlikte Benû Mustalık Gazası'na çıktık. Ve Arap
tutsaklarından tutsaklar elde ettik. O sırada kadınlar iştahımızı çekti.
Bekarlık çok güç gelmişti bize o günlerde. Ve azil yapmak istedik.
İstiyorduk azil yapmayı. Ancak, 'Peygamber aramızdayken ona sormadan
nasıl azil yapacağız?' dedik ve gidip peygambere sorduk. Peygamber de
azil yapmamakta sizin için bir sakınca yoktur. (Yapabilirsiniz de.
Yapmaya bilirsiniz de.) Ama bilin ki, kıyamet gününe değin meydana
gelecek bir yavru, ne olursa olsun meydana gelir." (Bkz. Buhari,
e's-Sahih, Kitabu'l-Itk/13; Tecrîd, hadis no: 1596; Müslim, e's-Sahih,
Kitabu'n-Nikâh/127, hadis no: 1438; Ebu Davud, Sünen, Kitabu'n-
Nikâh/49, hadis no: 2170.) Kimileri, "azl"in ne demek öldüğünü
bilmedikleri için bu hadisin anlamını tam olarak anlamamışlardır.
"Azl"
(azil), cinsel ilişki sırasında, erkeğin, meniyi, kadının cinsel
organına boşaltmadan çekmesidir. Yani, meniyi kadınlık organının dışına
boşaltmak. Hadiste anlatılanın özeti şu:
Müslümanlar, ellerindeki
"tutsak kadınlar"la cinsel ilişkide bulunmak istiyorlardı. Ama bir
sorunları vardı: Ya çocukları olursa? İlişki kuracakları bu kadınlardan
çocuk olsun istemiyorlardı. Tecrit "mütercim"i Kamil Miras, bu
istememeyi, şöyle açıklıyor:
"Bu suretle (yani meniyi dışa
boşaltmak biçiminde) esir kadınlara yaklaşmak istemeleri (şu yüzdendir):
Yüklü (gebe) veya evlat anası kadınlar satılamazdı. Halbuki gazilerin
paraya ihtiyaçları bulunduğundan satmak istiyorlardı." (Bkz. Diyanet
yayınlarından Tecrid, 1596 numaralı hadis, not: 1.)
Kısacası:
Tutsak kadınların ırzına geçebilirlerdi "gaziler". Ama bu işi yaptıktan
sonra da "çocuk sorunuyla" karşılaşmak isteniyorlardı. Çünkü
gerektiğinde bu tutsak kadınları satabilirlerdi. Buna bir engel
çıkmamalıydı. "Azl"i bunun için istemiş ve "Peygamber"e danışmışlardı.
Peygamber de temelde bu kadınların ırzlarına geçilmesinde bir sakınca
görmüyordu, buna izin veriyordu. "Azl"e gelince. Bunda da bir sakınca
bulunmadığını dolaylı olarak belirtiyordu.
Muhammed'in Marya ile Hafsa'nın yatağında yakalanması:
Gün,
Muhammed' in karılarından Hafsa' nın günüydü. O gün Muhammed, Hafsa'
yla cinsel ilişkide bulunmak üzere kalkıp gider. Hafsa' nın odasına
varır. Ama Hafsa' yı bulamaz. Tam o sırada da, bir zamanlar Mısır
Mukavkısı' nın kendisine armağan ettiği cariyelerden Marya ortaya
çıkmıştır. O anda Muhammed, cinsel ilişki için tam hazırlıklıdır.
Cariye'yi tutup yatırır Hafsa' nın yatağına, ve işini görmeye başlar.
Muhammed'in cariyesi ile yatması doğal. Kuran da, karılarının dışında
cariyeleriyle de yatmasına olanak veriyor (bkz. Ahzab suresi, ayet
50,52) İşin bu noktası olağan olmasına olağan. Ne var ki, cariyeyi özgür
(hurre) olan bir kadının, üstelik Ömer kızı Hafsa'nın yatağında koynuna
alıyor. İşte bu olağan değil. Terslik bu ya, o sırada, Hafsa da
çıkagelmiştir. Muhammed' in Marya (Mariye) ile ilişkisini görür. Bir
süre kendine egemen olup kapıda bekler. Muhammed işini bitirmiştir.
Hafsa tepkisini gösterir:
"Tanrı elçisi! Sen beni kötü duruma
düşürdün, aşağıladın. Öyle bir şey yaptın ki, benzerini hiçbir karına
yapmadın! Benim günümde, benim sıramda ve benim yatağımda bir cariyeyi
yatırıp yapıyorsun!"
Muhammed ne desin? Sonra, Muhammed' ile Hafsa arasında şu konuşma geçer:
Muhammed: "Vallahi Billahi Marya ile bir daha yatmayacağım!"
"Hafsa! Marya' yı kendime haram etsem de ona bir daha yaklaşmasam; bundan hoşnut olur musun?
"Evet!"
Muhammed hemen ant içmiştir:
"Hafsa! Aramızda kalsın, bunu sakın kimseye söyleme, olmaz mı?"
"Tamam!"
Ne ki, Hafsa bu durumu Aişe'ye anlatır.(Bkz. Taberi, Camiu'l-Beyan,28/102)
Kimi
aktarmaya göre de Muhammed'in Hafsa ile yakalanması, Aişe'nin gününde
olmuştur. Hafsa bunu öğrenmiştir. Muhammed, ondan bunu durumu kimseye
söylememesini istemiş, bunu isterken de "Marya'yı kendime haram ettim.
Sana bir müjdem var. Ebubekir'le Ömer, benden sonra, ümmetin işlerini
ele alacaklar (halife olacaklar)." Ama, Hafsa, olayı Aişe'ye anlatır.
(Bkz.F.Razi,30/41,43)
Muhammed'in, Marya'yı kendisine haram etmesi, yani bu cariyeyle bir daha yatmayacağına ant içmesi üzerine yeni ayetler gelir:
"Ey
Peygamber! Karılarını hoşnut edeceksin diye, Tanrı'nın sana helal
kılmış olanı kendine neden haram yaparsın? Tanrı bağışlayan ve
acıyandır."(Bkz. Tahrim suresi, ayet:1. Bu ayetin, anlatılan Marya olayı
nedeniyle geldiğine ilişkin hadisler ve yorumlar için aynı tefsirlere
bkz.)
Bu ayetin ve bunu izleyen 4 ayetin "iniş nedeni" olarak,
bir "bal şerbeti öyküsü"nü içeren aktarmalar da var. Ama her zaman
İslam’ ın açıklarını kapatma çabaları gösteren Muhammed Ali Subuni bile,
ayetlerin, "Marya (Mariye) olayı" nedeniyle geldiğini anlatan hadisin
açıklamasının daha doğru olduğunu savunur. (Bkz. Muhammed Ali Sabuni,
Safvetu't-Tefasir,3/406-407)
Başka İslamcılarsa, İslam'ın
durumunu kurtarmak amacıyla, buradaki ayetleri "Marya olayı"na değil,
"bal şerbeti" öyküsünü içeren hadise bağlamayı daha uygun bulurlar.
Kuşkusuz, zorlamalarla.
Muhammed, Marya ile yatmayı sürdürmüştü. Ondan bir oğlu olmuştu: İbrahim. Bu oğlan epeyce büyüdükten sonra ölmüştür.
Muhammed'in Şehveti:
Bir
hadise göre: Muhammed nerede ilgisini çeken güzel, bir kadın görse,
hemen eve gider; Zeyneb'le yatardı. Böylece şehvetini giderirdi.
Câbir lbn Abdullah anlatıyor:
-
"Peygamber bir kadın gördü; hemen Zeyneb'e gitti. Ki Zeyneb o sırada
bir derisini ovup işliyordu. Peygamber hemen cinsel ihtiyacını gördü.
Sonra arkadaşlarının yanına çıktı. Ve şöyle konuştu:
- Kadın,
şeytan biçiminde çıkar karşıya. Ve yine şeytan biçiminde dönüp gider. Bu
nedenle sizden herhangi biriniz bir kadın gördü mü, hemen karısına
gidip onunla yatsın. Çünkü bu (cinsel ilişki), o kişinin içindekini
(kabaran şehvetini) söndürür." (Bkz. Müslim, e's- Sahih,
Kitabu'n-Nikâh/9-10, hadis no: 1403; Ebu Davud, Sünen,
Kitabu'n-Nikâh/44, hadis no: 2151; Tirmizî, Sünen, Kitab'r-Rıdâ'/9,
hadis no: 1158.)
Bu hadiste açıkça ortaya çıkan şu:
-
Muhammed, karılarının dışında da bir kadına "şehvetle" bakıyordu. Ve
ilgisini çeken bir kadın gördüğünde "şehvete geliyor"du. Bu kimi
ayetlerle de dile getiriliyor. Örneğin Ahzab Suresinin 52. ayetinde,
karı almasına sınır getirilirken "(başka kadınların) güzellikleri seni
imrendirse bile..." deniyor. Aynı hadise yer veren Gazalî de, "şehvet"in
önemini ve cinsel ilişkide bulunup rahatlamanın sağladığı yararı uzun
uzun anlatıyor; bu arada da, Muhammed'in şehvetine ve gereksinimini
nasıl karşıladığına geniş yer veriyor. (Bkz. Gazali, lhya-u Ulûmiddin,
Arapça, 2/27-29.)
- Muhammed için "kadın", erkeği her zaman
baştan çıkaran bir "şehvet kabartan"dı. - Muhammed gözünde "kadın", her
zaman "şeytan" görünümündeydi. (Muhammed'in "kadın"ı şeytan görmesine ve
genel olarak "kadın"a bakışına ilişkin örnekleriyle geniş bilgi için,
Prof.br. İlhan Arsel'in "Şeriat ve Kadın" adlı, son derece değerli
kitabına bkz.)
- Çıkan bir başka sonuç da şu: Muhammed'e göre,
bir kadın, cinsel ilişki kurmak isteyen kocasına karşı koyamaz, karşı
koymamalıdır. Muhammed'in bunu işleyen, öğütleyen, buyuran pekçok hadisi
vardır. Bunlardan iki örneği burada görelim: "Bir adam karısını
yatağına (cinsel ilişki için) çağırsa da, kadın yanaşmasa, o sırada
cinsel ilişkide bulunmazsa ve bu yüzden kocası geceyi öfkeli-sinirli
olarak geçirse, melekler o kadına, sabaha değin lanet ederler." (Bkz.
Buhâr'i, e's-Sahih, Kitabu Bed'il'halk/7; Tecrîd, hadis no: 1337;
Müslim, e's-Sahih, Kitabu'n-Nikâh/120-122, hadis no: 1436; Ebu Dâvûd,
Sünen, Kitabu'n-Nikâh/42, hadis no: 2141.) - "Bir adam karısını cinsel
ihtiyacını gidermek için çağırdığı zaman, kadın hemen o çağrıya
uymalıdır. Kadın, tandırda (fırında, ocakta) o anda iş görüyor olsa
bile..." (Bkz. Tirmizi, Sünen, Kitabu'r-Rıdâ/ 10, hadis no: 1160.)
Asıl
konumuza gelelim: Muhammed'in, gördüğü yabancı kadının şehvet
çekiciliği karşısında kalır kalmaz eve koşması ve cinsel ilişkide
bulunmak için Zeyneb'i seçmesi ilginçtir.
Muhammed' in Zeyneb' i de karıları arasına katmasının öyküsü:
Zeyneb
Bint Cahş, Muhammed'in oğulluğu Zeyd'in karısıdır. Zeyd'i Muhammed
kcndisine "oğul" edindiği için herkes ondan "Muhammed'in Oğlu (Zeyd Ibn
Muhammed)" diye söz eder.
Muhammed bir gün, Zeyd'i görmek için
onun evine gider. Zeyd'i bulamaz, Zeyd'in karısı Zenneb'le karşılaşır.
Birden tutulur Zeyneb'e. Bir kadına Muhammed'in ilgi duyması, o kadının
başka erkeğe -bu erkek kocası da olsa- uygun olmaktan çıkması ve
dolayısıyla Muhammed'in olması gerektiği sonucunu doğurmaktadır. Bu
nedenle Zeyd durumu ögrenir öğrenmez Muhammed'e gidip konuşur.
Zeyd:
-Karımdan ayrılmak istiyorum.
Muhammed:
-Neden? Seni kuşkuya düşürecek bir şey mi yaptı?
Zeyd:
-Vallahi
hayır. Beni kuşkuya düşürecek hiçbir şeyi olmadı.Onun iyilikten başka
birşeyini görmedim. (Zeyd' in eşini boşamak istemesinin nedeninin
Müslümanların dediği gibi geçimsizlik değil de Muhammed' in onu arzu
etmesi olduğunu ispatlayan cümleler)
Muhammed:
- Öyleyse karını bırakma, Tanrı'dan kork!
Muhammed
"karını bırakma" derken, gerçekte sevdiği Zeyneb'in boşanmasını
istiyordu. İstiyordu ki Zeyd onu boşasın da kendisi alsın.
Ama bu isteğini ve sevgisini içinde gizliyordu.
İşte
bunun üzerine, Ahzab Suresinin 37. ayeti gelir. (Bkz. Taberi,
Camiu'l-Beyân, 22/10-II.) "Tabakatu İbn Sa'd"da daha geniş olarak yer
alan bu aktarmayı, doğubilimciler ele alıp eleştiri konusu yapıyorlar
diye, gerçekleri örtme ya da ters yüz etme pahasına da olsa İslam'ı
kurtarma çabasına girişmiş görünenler "iftira" diye niteliyorlar. Bu
öykü, yüzyıllar boyu "hadis" kitaplarında ve tefsirlerde yer ala gelmiş
olduğu halde. Şimdi ayete bakalım. Ayetin anlamı şöyle: (Çeviri,
Diyânet'in)
"Ey Muhammed! Allahın nimet verdiği ve seninde
nimetlendirdiğin kimseye: "Eşini bırakma, Allah'tan sakın!' diyor;
Allah'ın açığa vuracağı şeyi içinde saklıyordun. İnsanlardan
çekiniyordun. Oysa Allah'tan çekinmen daha uygundu. Sonunda Zeyd, eşiyle
ilgisini kesti- ğinde onu seninle evlendirdik. Ki, evlatlıkları
eşleriyle ilgilerini kestiklerinde onlarla evlenmek konusunda müminlere
bir sorumluluk olmadığı bilinsin. Allah'ın buyruğu yerine gelecektir."
(Ahzâb, ayet: 37.)
Bu ayette anlatılanlar:
1- Muhammed,
Zeyd'e "karısını boşamamasını" söylerken içinde bir şey saklıyordu. Bunu
da sonradan Tanrı açığa çıkaracaktı. Muhammet'in içinde sakladığı
neydi?
Yukarıdaki öyküye göre, bu sorunun iki karşılığı olabilir:
1-
Muhammed'in içinde sakladığı şey, Zeyneb'e olan aşkıyla birlikte,
Zeyd'in onu boşaması ve kendisini almasına olanak sağlamasını
istemesiydi. Yukarıdaki öyküyü "uydurma ve iftira" diye niteleyenlerse;
Muhammed'in içinde sakladığı ayette bildirilen şey için şu karşılığı
veriyorlar: Onun sakladıgı şey, yalnızca, Zeyd'in karısının boşanması ve
onunla kendisinin evlenmesi isteğiydi. Oysa bunlar hep iç içe şeyler.
Çünkü Muhammed Zeyneb'e tutulmuşsa, kocasının onu boşamasını ve
kendisinin almasını istemesi doğaldı. Bu yoldaki isteğini gizlemesiyle
aşkını da gizlemiş oluyordu.
2- Muhammed'in içindekini gizlemesine, insanlardan korkup çekinmesine yol açıyordu.
Peki
bu korkuya, çekinmeye yol açan neydi? Yani Muhammed, içindekini açığa
vurduğu zaman insanların ne yapacaklarını düşünüyordu ki, onun korkusunu
taşıyordu? Bu soruya şu karşılık veriliyor: Muhammed, oğulluğunun
karısını almaya kalkıyor diye dedikodu yapılmasından çekiniyordu. Çünkü
gelenek, böyle bir duruma elverişli değildi. Oğulluğun karısıyla
evlenmek çirkin karşılanırdı. (Bkz. Muhammed Ali Sabuni,
Safvetu't-Tefasir, 2/527-528 ve öteki tefsirler.) Öyküye göre şu
karşılık da verilebilir: Muhammed, hem Zeyd'den, hem de öteki
insanlardan çekiniyordu. Başkasının, üstelik de "oğulluğu"nun karısına
göz koyduğu için... Bir süre bu nedenle durumu açığa vurmamıştı. Ama
sonra, "ayetin gelişi" sorunu çözmüştü.
3 - Muhammed'in, oğulluğundan boşanan Zeyneb'i alması bu yönde herkese bir kapı açmasına yöneliktir.
Ayette
ileri sürülen gerekçe bu.Yani, herkes oğulluğunun boşanan karısıyla
rahat evlenebilsin diye Muhammed'in Zeyneb'le evlendirildiğini
açıklıyor.' Bu açıklama karşısında da bir soru beliriyor:
- Bu
evlilik olmadan da soruna çözüm getirilemez miydi? Örneğin, bir ayetle,
herkese böyle bir yola gitmenin "helal" olduğu bildirilirdi; sorun
kalmazdı. Neden bu çözüm yolu seçilmedi de, ille de Muhammed'in
Zeyneb'le evlendirilmesi gerekli görüldü? Bu sorunun karşılığı yok.
(Admin' in Notu: Turan Dursun'un buraya kadar anlattığı öykünün devamını
Arif Tekin' in "Kuran'ın Kökeni" adlı kitabın 166. sayfasından itibaren
görelim:
".. Muhammed, Zeyd' i çağırıp bu ayeti (ahzap, 37)
anlattıktan sonra ona şu görevi veriyor: "Git Zeynep' e bu olayları
anlat ve onu bana iste.. Zeyd, kapıya varınca içeri giremiyor ve yüzünü
çevirerek, -kendi anlatımına göre-ter içinde, sanki dünya başına
yıkılmış gibi bir ruh hali içinde kendisinin Muhammed'in elçisi olduğunu
ve onu istemeye geldiğini söylüyor. Zeynep ise o sırada hamur işi
yapmaktadır. Zeyd'i dinledikten sonra olumlu yanıt vermiyor ve "düşünmem
lazım" diyerek ibadet odasına çekiliyor. Zeyd, bu olumsuz haberi
Muhammed' e bildirince Muhammed artık buna dayanamıyor ve doğruca
Zeyneb'in evine giderek ona el koyuyor. Gerekçe, o sırada inen Ahzab
Suresi'nin 37. ayetindeki "Ey Habibim, Zeyneb'i biz sana nikahladık"
cümlesidir. Artık bu ayete dayanarak ne Zeynep'e mehir ücretini veriyor,
ne evlenme için şahit tutuyor ve ne de Zeynep'in akrabasından izin
alıyor. Bu sırada Muhammed 58 yaşında Zeynep ise 35 yaşında idi. Üstelik
Muhammed'in yanında şu hanımları vardı:
1) Aişe (12 yaşında)
2) Hafsa (23 yaşında)
3) Ümmü Seleme (30 yaşlarında)
Olay
burada da bitmiyor. Muhammed'in Zeyneble evlenmesinden kısa bir süre
sonra (Hicri 6. yıl) Zeyd, Muhammed tarafından üst üste 6 küçük
savaşa-baskına gönderiliyor. Bunlar şunlardır:
1) Beni Süleym 2) İys 3) Taraf 4) Hisma 5) Vadi'l Kura 6) Ümmü Kirfe.
Zeyd,
bunların hiç birinde vurulmayarak başarıyla dönüyor. Sonunda Muhammed
Zeyd'i tarihte "Mute Savaşı" olarak bilinen savaşta 3000 kişilik
Müslüman ordusuyla yaklaşık 100.000 kişilik Rum ordusunun karşısına
çıkarıyor. Üstelik Halit Bin Velid gibi daha usta bir komutan var iken.
Zeyd bu sefer öldürülüyor.
Muhammed ve Güzel Safiyye:
Yıl:
628. Diyanet yayınlarından "Tecrid"in "mütercim"i Kamil Miras'ın
anlatımıyla "güzel bir vahanın ortasında kurulmuş olan Hayber
Kasabası"nın görülebilen "en nefis hurmalıkları"ndan yüzlercesi
Muhammed"in buyruğuyla kesilmişti. "Tanrı'nın buyruğudur" diye. Her
zaman olduğu gibi... İşte Kur'an ayeti: (Çev. Diyanet'in)
-"İnkârcı
kitap ehlinin yurtlarında hurma ağaçlarını kesmeniz veya onları
kesmeyip gövdeleri üzerinde ayakta bırakmanız Allah'ın izniyledir.
Allah, yoldan çıkanları böylece rezilliğe uğratır" (Haşr Suresi, ayet:
5.) Bu ayet, Muhammed'in Benû Nadir'in hurmalıklarını yaktırmasına
yöneltilen eleştirilere cevaptır. (Bkz. Buhari, e's-Sahih,
Kitabu'l-Cihad / 154; Müslim, e's-Sahih, Kitabu'l-Cihad /10; h. no:
1746; Ebu Davud, Sünen, Kitabu'l-Cihad /91, h. no: 2615.)
"Hurma
soykırımı"yla birlikte "insan soykırımı" da yapılmıştı. Özellikle
yahudilerin yerleşim bölgelerinde. Bunlardan biri de "Hayber"de
gerçekleştiriliyordu. . Hayberin birçok "kale"si vardı. Bir buçuk aya
yakın bir süre içinde, yahudilerin kendi içlerinden gelip Muhammed'den
güvence alan kimi hainlerinin yardımıyla "kale"ler bir bir düştü ve
müslümanlar kazanmış oldular. Kuran'ın Tevrat'tan aktarılan "Tann"sı
"İsrailoğulları"nı, yani Yahudi toplumunu, "tüm toplumlardan üstün
yaptığını" duyuruyor. (Bkz. Bakara, ayet: 47, 122; A'raf, ayet: 140.)
Ama "Hayber Savaşı"nda Yahudilere yardım etmemişti. "Ganimet"ler,
tutsaklar. Bunlar içinde de kadın ve çocuklar. Ağlaşmalar,
sızlanmalar...
Ve bu arada, yakınlarıyla birlikte tutsak düşmüş
olan Safiyye. Güzeller içinde bir başka güzel. Ne var ki acılar
içinde... Yakınlarından kiminin kellesi gitmiş bu savaşta. Kimi de
işkence altında... Babası, kafası kesilenler arasında, kocası ve
kocasının kardeşi sorgulanıyor, işkence görüyor. Bir süre sonra
ölürüleceklerdir.
Safiyyenin Ailesinden Kişiler İşkenceyle Öldürülüyor:
Leoni
Caetani, "Muhammed, ihtimal ki güzel Safiyye'ye göz koymuş olduğu,
zevcinden (kocasından) kurtulmak istediği için Kinane / Ibn Rebia / Ibn
Ebi'l-Hukayk'ı celbetti; Ebi'l-Hukayk ailesinin meşhur mücevheratını
teslim etmesini istedi..." dedikten sonra birtakım bilgiler aktarıyor.
Bu bilgilere göre, gerek Kinane, gerekse kardeşi hazinenin yerini
söylemiyorlar. Ama hazinenin bir kesimi sonradan bulunuyor. Ne var ki,
Muhammed tümünü elde etme kararında. Başlıyor işkence ettirneye.
Bu
Kinane, Safıyye'nin kısa bir süre önce evlendiği kocasıdır. Bir süre
sonra Muhammed'in koynuna sokulacak olan Safiyye'nin kocası... Caetani
aktardığı bilgiler arasında şunlan da yazıyor:
- "Kinane'ye,
hazinenin bir kısmını başka bir yere saklamış olup olmadığını söyletmek
için müthiş işkenceler yapıldı. Zübeyr Ibnü'l- Avvâm (sağlıklarındayken
cennetlik olduklan bildirilmiş on kişiden biri), Peygamberin emirlerini
bizzat tatbik etti. Zavallının ağzından bir şey alamayınca, YANAN
ODUNLARLA GÖĞSÜNÜ DELDİ. Ölecek durumdayken Muhammed lbn Mesleme'ye
teslim etti. O da biraderi Mahmud'un intikamını almak için Kinane'nin
ızdırabına nihayet verdi, onu öldürdü. Kinane'nin kardeşine de pek
zalimane işkenceler yapıldı. (...) Iki bedbaht yahudi terk-i hayat eder
etmez, Muhammed kadınları celbettirdi..." (Bkz. Leoni Caetani, İslam
Tarihçe. Hüseyin Cahid Yalçın, Istanbul, 1925, 5 / 123-124.)
Caetani'nin
bu yazdıkları kimi İslami kaynaklara da dayanıyor. Bununla birlikte ne
ölçüde doğru, ya da doğru olanların ne kadarını içine alıyor? Kesin
birşey söylenemez kuşkusuz. Ama şurası, İslam dünyasında en sağlam kabul
edilen kaynaklarda da yer alıyor ki; Safiyye, Hayber Savaşı' nda ve
sonucunda aile üyelerini yitirmişti. Babasını, kocasını, kocasının
kardeşini... (Karşılaştırmalar ve geniş bilgi için Prof. Dr. İlhan
Arsel' in Şeriat ve Kadın adlı kitabına başvurmayı öneririm.)
Müslümanların elinde katledilmişti Safiyye'nin aile üyeleri. Muhammed'in
buyruğuyla... Ama şimdi bu Safiyye, aynı Muhammed' in karısı yapılacak
ve yolda da koynuna sokulacak.
Muhammed, Safiyye'yi Dıhye'nin Elinden Alıyor:
"Hadis"lerden aldıgımız bilgiye göre:
Savaş
sonrasında, Dıhyetü'l-Kelbı adındaki delikanlı Arap, Muhhamed'e gelir;
tutsak kadınlardan birini kendisine alması için ondan izin ister.
Muhammed de, hadisi çeviren Kamil Miras'ın çevirisiyle: "Haydi git de
bir câriye al!" diye karşılık verir. Ne var ki Dıhye gidip Safiyye'yi
alır. Bunu gören bir başka Arap hemen koşup Muhammed'e haber verir.
Safiyye'nin Dıhye'ye değil; "Peygamber"e uygun olacagını söyler.
Muhammed'de Dıhye'yi çağırtır; "başka bir cariyeyi" almasını söyler.
Dıhye'ye verilen "cariye", Safiyye'nin kocasının kızkardeşidir.
Muhammed, kendisine "karı" olmanın karşılığında Safiyye'yi "azâd" eder.
Yani, "âzâd etmiş olma"yı, evlilikte verilmesi gereken "mehir" sayar.
Yola çıkıldığında, bir yandan da "zifaf' düşünülmektedir. Ümmiü Süleym,
Safiyye'yi hazırlar. Ve gece olunca da Muhammed'in koynuna koyar."
(Başta Buhari, en sağlam hadis kiıaplarında da yer alan bu hadisi, Kamil
Miras'ın çeviri ve "Izah"ını da görmek için Bkz. Sahih-i Buhari
Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, Ankara, 1985, Diyanet Yayınlarından,
2/299-310.)
Safiyye'yi Muhammed Neden Almıştı ?
Bu soruya karşılık olarak ileri sürülenin özeli şu:
-Safiyye,
soylu bir aileden geliyordu. Babası Benû Nadîr kabilesinin başı, kocası
da yine çok ileri gelenlerden biriydi. Bu nedenle onu, sıradan bir
kimseye vermek uygun olmazdı. Yahudiler için bu, bir utanç konusu
olurdu. En iyisi "Peygamber"e kan yapmaktı. Bu yola gidildi.
Diyanet
yayınları arasında yer alan Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih
tercemesinde, 1612. hadisin "İzah"ında Kamil Miras şöyle diyor:
-
" Hazreti Safiyye, Huyay Ibn Ahtab'ın kızıdır. Beni Nadır ve Beni
Kurayza'nın en şerefli bir ailesine mensuptu. Hayber Yahudileri'nin
reisi Kinane Ibn Rabi ile yeni evlenmişti. HER İKİ CİHETLE ASALETİ
vardı. (...) Hayber reisinin gelini (karısı) ve Beni Nadır'ın en şerefli
bir aile kızı olan Safiyye'nin Dıhye'ye verilmesi, YAHUDİLER İÇİN PEK
ZİYADE ÂR'ı ve hacaleti (utanca) mucip olacağı be- yaniyle itiraz
edildi. Resûlu Ekrem (Peygamber) de Dıhye'den istirdad (geri alıp) ve
azâd ederek nikâhla kadınları arasına ithal etti."
Bu Gerekçede Mantık Var mı?
Gerekçe bu olunca, şu sorular sorulabilir:
-
O "soylu", o ,"şerefli" denenlcr hep kılıçtan geçirilmemiş miydi?
Geriye ne kalmıştı ki onlar için "âr (utanç)" söiz konusu olsun?
"Şerefi" olduklarından sözedilen "Beni Kurayza"ya, o 'Resûlu Ekrem"in
(Muhammed'in) arkadaşlarına uygulattırdığı korkunçluklar, işkence ve
soykırım, benzeri ancak tarihin en ilkel dönemlerinin en ilkel
insanlarında görülebilir türdendi. Bütün bunlar, Islam'ın kendi
kaynaklarından belgelerle sergilenebilir. Ama yeri burası değil. Burada,
Muhammed'in "şehvet"i nedeniyle Safiyye'den söz etmektir konu.
Ama yine de, Prof. Dr. İlhan Arsel'in satırlarından bir kesimini buraya aktarmanın iyi olacağını düşünüyorum:
"
Safiyye'nin Muhammed'e verilmesinin, yahudilerin gönlünü kazanmakla ya
da onların düşmanlık ve kinlerini yumuşatmakla da hiç ama hiç ilgisi
yoktur. Çünkü Hayber Seferi, Hicretin 7. yılına rastlar. Oysa Muhammed,
daha Hicretin ikinci yılından itibaren Yahudilere karşı düşmanlık
siyasetine başlamış ve onları imha planlan hazırlamiştır. Hayber
seferine giriştigi tarihlerde, artık Yahudilerin kökünü iyice kazıma
safhasındaydı. Benû Kaynuka, Benu Kurayza ve Benû Nadîr gibi, Medine'nin
en ünlü Yahudilerini temizlemiş ve sıra Hayber Yahudilerine
gelmişti..." (Arsel, bunu, "Şeriat ve Kadın"ın savunması için yazmış,
ama yayımlanmamıştır. T.D.)
- Muhammed Safiyye'yi Dıhye'nin
elinden alınca, bu kadının "kocasının kızkardeşi"ni vermişti ona. Aynı
aileden olduğuna göre onun da "asalet"i vardı. Dıhye'ye o nasıl
verilebilmişti? O zaman "âr" olacağı düşünülmemiş miydi?
- Hepsi
bir yana da; Muhammed, en yakınlarını, sevdiklerini öldürttüğü bir
kadını Safiyye'yi o acılı gününde koynuna nasıl alabilmişti? Onunla
nasıl sevişebilmişti? Bunun "cevabı" verilebilir mi? Safiyye o sırada,
daha "körpe" denecek yaştayken Muhammed, 57 yaşındaydı.
Muhammed'
in "şehvet"ini ve "Tanrısının" bu "şehvet"e büyük önem verip
kolaylıklar gösterdiğini anlatmak için, karılarını-cariyelerini tümüyle
ve öyküleriyle sıralayıp anlatmaya gerek yok. Konu, bu kadar örnekle de
anlaşılmıştır. Amaç, bir gerçeği açığa çıkarmak.Ve gün ışığına
çıkarılacak bu tür gerçeklerle, insanlığın önündeki "tabuların"
yıkılmasında yararlı olabilecek bir katkı sağlamak. Daha ışıklı, daha
güzel, daha özgür bir dünya için...
Muhammed' in Neden Çok Karısı Vardı?
İslamcılara bakarsanız şöyle açıklanabilir:
- "Peygamber", kimi kadınlara "acımıştı" da o nedenle almıştı onları.
Önce
bunun hiç olamayacağını, gerçeklerle hiçbir biçimde bağdaşmadığını
belirtelim. Yoksul, çaresiz kadın mı toplamıştı Muhammed? Hangisi bu
durumdaydı? O çağda, o yörelerde sayılamayacak kadar yoksul, çaresiz
kadın vardı. Muhammed onların hangi birini alacaktı? Bu amaca yönelseydi
başa çıkabilir miydi? Sonra "yoksul"un "çaresiz"in sorunu çözme yolu;
onunla Muhammed' in evlenmesi miydi?
-"Peygamber", kimileriyle de "siyasi sebeplerle" evlenmişti.
Bunu
diyen İslâmcılara şunu sormak gerekir: Muhammed bir "Peygamber" idiyse,
böyle "siyasi sebepler"e neden gerek duyuyordu? "Tanrısının" yardımı
yeterli değil miydi? Bu yardım yeterli değil miydi de, bir sürü kadın
topladı? Hem de bir kesimi genç, körpe... Ve bu kadınları kimseyle
evlenmeleri mümkün olmayan birer "ebedî dul" olarak bıraktı kendisinden
sonra. Bu kadınlar ondan sonra kimseyle evlenmemeye hükümlüydüler.
Çünkü, hepsi de "müminlerin anaları' olarak Kur'an'a geçirilmişti. (Bkz.
Ahzab, ayet: 6.) Bunlardan kimi, Âişe, Cüveyriyye gibi 18-19 yaşında
"dul" kalmışlardı. "Çocuk yaşta dullar". İleri sürülen "siyasi sebepler"
bunu da mı gerektirmişti?
Muhammed'in çok karı ve cariye
almasında, o dönemlerde, Araplarda geçerli olan neydiyse oydu etken:
Cinsel istek ve onun gereği. En azından, başta bu geliyordu. "Bir taşla
birkaç kuş vurmalar" da oluyordu kuşkusuz. Ama temel etkeni gözden
kaçırmamak gerekir.
İslamcılar, "Peygamberimiz nefsani arzularına
göre davranmıyordu, hanımları da nefsani arzularla alınmamıştı" diye
dursunlar; ayetler, hadisler ve de gerçekler ortada.
Muhammed, Cinsel İlişkilere Ne Kadar Zaman Ayırıyordu
O
dönem Araplarında "şehvet", "erkeklik gücü" en başta gelen bir
özellikti. Bunu Gazali, Ihyâu Ulumiddin adlı ünlü kitabının "Kitabu
Adabi'n Nikâh" bölümünde uzun uzun anlatır. Bir dolu örnek verir,
Ali'nin oğlu Hasan'ın bir alışta "dört karı birden" aldığını, sonra çok
geçmeden bunları boşayıp yenilerini aldığını, Muhammed'e bu torunu
anlatıldığında Muhammed'in: "O, yaratılışta da huyda da bana benziyor!"
dediini, bu oğlanın, 200 kadar karı elden geçirdiğini anlatan bir
hadise, Muhammed'in, "dünyanızdan bana üç şey sevdirildi" dedikten sonra
bunlardan birinin de "kadın" oldugunu dile getiren bir başka hadisine
ve daha nice hadislere, öykülere yer veriyor. (Bkz. Gazali, İhya- u
Ulûmiddin, Arapça, 28-29 ve öt.) Gazalî, Felâk Suresinin (Diyanet'in
çevirisiyle:) "Bastırdığı zaman karanlığın şerrinden de O'na sığınırım,
de!" anlamı verilen 3. ayetine "Ve sertleşip kalkmış olan zekerin
(erkeklik organının) bu duruma geldiği zamanki bastırmasının şerrinden
de Tanrı ya sığınırım, de!" anlamının verilebileceğini, bu anlamı İbn
Abbas'ın verdigini; ünlü gizemci Cüneyd-i Bağdadi'nin (ölm. 910.)
"Yemeye, içmeye ne denli gereksinim duyuyorsam, cinsel ilişkiye de o
denli gereksinim duyuyorum!" dediğini aktarıyor ve verdiği örneklerle
"insanın rahatlaması için şehvetinin gereğini yerine getirmesinin
önemini" anlatmaya çalıştığını belirtiyor. (Bkz. Aynı kitap, s. 27.)
Muhammed'in
çok karı alışına, kadınlara yönelişine de bu açıdan bakmak gerçekçi bir
yaklaşım olur. Hadislere baktığımız zaman, Muhammed'in "cinsel
ilişki"ye ayırdığı zamanın, şaşılacak boyutlarda olduğunu görüyoruz.
İşte bir hadis, En'es anlatıyor:
Peygamber, 9 ya da 11 karısı
varken, gecenin ya da gündüzün belli saatinde tümünü dolaşıyor ve
hepsiyle cinsel ilişkide bulunuyordu."
Enes'e soruluyor: - "İyi
ama, Peygamber buna güç yetirebiliyor muydu?" Enes karşılık veriyor: -
"Evet. Biz aramızda, Peygambere 30 erkek gücil (şehveti) verildiğini
konuşurduk." Bu hadis Buhari'nin e's-Sahih'inde de yer alıyor.
(Diyanet'in bir yayınında görmek için bkz. Sahih-i Buhari Muhtasarı
Tecrid-i Sarih Tercemesi, hadis no: 192.)
Başka hadislerde de
"peygamberin 40 erkeğinki kadar şehvetinin olduğu" belirtilir. Bunda bir
abartma olduğu açık. Müslümanlar, "Peygamber"in "şehvet"ini de
"mucizeli" olarak göstermek istemişlerdir.
Muhammed'in "şehvet"i,
ister sıradan, ister "farklı" olsun "ayet"ler ve "hadis"ler yönünden
bakıldığında görülür ki "Tanrı"sı katında ayrıcalıklı. Âişe'nin sözünde
bu ayrıcalık, en çarpıcı biçimde dile geliyor: "Bakıyorum da Senin
Efendi Tanrı'n (Rabb), senin şeyinin keyfi (hevâ) için koşuyor
yalnızca!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder